Şeyh Abdullah Hikayesi
Şeyh Abdullah’ın doğum tarihi, Ulubey’e nereden geldiği konusunda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Kurmuş olduğu zaviye 1455 yılında Ulubey’e bağlı Karye-i Şeyh Abdullah’ta (günümüzde Şeyhler Köyü) faaliyettedir.
Tahrir defterindeki kayıtlara göre Şeyh Abdullah 1455’te sağ değildir. Şeyh Hasan, Şeyh Hamza, Şeyh Hüseyin olmak üzere üç oğlu hayattadır. Şeyh Hamza’nın oğlu Hacı Yusuf Fakih, Şeyh Hüseyin’in damadı Ahi Ali oğlu Menteşe ve zaviyenin hizmetkarı Şeyh Hasan’ın diğer damadı Pir Ahmed zaviyeyi yönetmektedirler. Zaviyede çeşitli görevlerde çalışan 12 nefer daha bulunmaktadır.
Şeyh Abdullah, Ordu İli ve yöresinin ilk fatihlerinden oyduğu anlaşılmaktadır. Fethetmenin yanı sıra, bölgeyi vatan yapmada büyük emeği geçmiş gönül erlerindendir. Gelip yerleşmesinden beri yaklaşık beş yüzyıl geçmesine rağmen hakkında söylenenler, yerleştiği köy ve çevresinde tazeliğini korumaktadır.
Yaptırdığı su değirmeni, hâlâ aynı yerde dönmekte ve insanların temel ihtiyaçlarından olan ekmeğin hazırlanmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca hasta olanlar için bir himmet dileme yeridir. Keşkek kazanları ise nesilden nesile intikal etmiş, geçtiğimiz yıllarda kaybolmuştur. Mescidi de yakın zamanlarda yıkılmış. Yaptırdıkları, zaman acımasızlığına boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Şeyh Abdullah, aradan geçen yüzyıllara rağmen unutulmamıştır. O, sözlü rivayetlerde ve efsanelerde hâlâ yaşamaktadır.
Rivayetlere göre Fatih Sultan Mehmed, Trabzon seferine çıkmış ve burayı kuşatmıştır. Kuşatma devam etmektedir. Kuşatma, günlerce sürdüğü için askerlerin savaş malzemeleri ve yiyeceği azalmıştır. Sultan, Sivas’a ferman gönderip yiyecek ve silah ister. İstekleri hemen hazırlanır, develere yüklenir ve gönderilir.
Birkaç gün içerisinde develer, Şeyhler köyüne ulaşır. Burada bir talihsizlik olur. Develerden birinin ayağı kayar, yuvarlanarak dereye kadar gider. Görevliler uzun süre deveyi kaldırmaya uğraşırlar, fakat başarmazlar. Şeyh Abdullah, yakın bir yerde sürülerini otlatmaktadır. Kalabalığa görür ve durumu anlar. Koşarak olay yerine gelir. Hemen dereye iner. Deveye: “Ya mübarek kalk. Askerler yiyecek bekliyor, der.
Deve; bunu duyar duymaz hemen yerinden fırlar, olağanüstü bir gayret göstererek yürür ve yola çıkar.
Kervanın yanında bulunan paşa, bu duruma şaşırıp kalır. Teşekkür edip gider. Fatih Sultan Mehmed’e ulaştığında durumu ona anlatır. Sultan Mehmed, hemen bir ferman yazıp o köyü ve çevre köyleri, Şeyh Abdullah’a bağışlar.
Diğer bir rivayet şöyledir:
Şeyh Abdullah, üç oğlu ve çevresiyle birlikte gelip Ordu ili, Ulubey İlçesine bağlı bugünkü Şeyhler köyüne yerleşmiştir. Fakat köy kıraç hâldedir. Yani hiçbir şey yoktur. Bir yandan ev, ağıl, çeşme inşa edilmesi; bir yandan da tarlaların işlenmesi ve kış için hazırlıklarının yapılması gerekmektedir. Çalışabilen insan az olduğu için bunların hazırlanmasında büyük sıkıntılar çekilmektedir. Temel ihtiyaçları karşılamada zorluk çeken Şeyh Abdullah’ın başka bir sıkıntısı daha vardır: Cami yapmak. Fakat bu düşüncesinden, zaten çok yorulan çevresine bahsetmez. Çok çalıştıkları için onları tekrar yormak istemez.
Şeyh Abdullah, gece geç vakitlere kadar çocuklarıyla tarlada, bahçede çalışır. Onlar uyuduktan sonra ormana gider, keresteleri hazırlar, bir yere biriktirir. Sabahları gelir, diğer işlerini takip eder. Bu durumdan kimseye söz etmez.
Kereste hazırlama işi bittikten sonra sıra taşımaya gelir. Cami yapılacak yer ile ormanın arası uzaktır. Köyün içinde bir yerde, keresteyi biriktirmeye başlar. Her günün sabahında biraz daha çoğalmaktadır.
Oğullarından biri, durumu fark eder. Fakat kimseye söylemeden takip etmeye başlar. Bir gece uyumaz, kerestelerin biriktirildiği yerin yakınlarında saklanır. Gece yarısı geçtikten biraz sonra bir de bakar ki bir gürültü ile bir grup gelmektedir. Bu, ağaç taşıyan geyik sürüsünden başka bir şey değildir. Şeyh Abdullah; en önde bir ağaç omuzlamış, onun arkasından da ağaç çeken geyikler gelmektedir.
Oğlu, görünmeden eve gider. Durumdan kimseye bahsetmez. Ağaçların tamamı bitirildikten sonra Şeyh Abdullah, çocuklarından cami yapımı için yardım ister. Toplanıp cami yaparlar.
Yapılan cami, kırk yıl öncesine kadar durmakta imiş. Aradan çok uzun zaman geçmesine rağmen ağaçların çürümesinin sebebi ise ağaçlarının kerametli geyikler tarafından taşınması imiş.