Çermik Gölü Efsanesi (Merkez / Gölköy)
Yüzyıllar, belki de bin yıllar öncesi imiş… Ordu’nun Hapsamana diye anılan (bugünkü Gölköy) bölgesinde bir kaç köy bulunuyormuş. Bu köylerden birinde, çevrenin kudretli bir kişisi yaşarmış; astığı astık, kestiği kestik, gönlünce ve keyfince etrafa hükmedermiş… Adına Bey mi, kral mı, derebeyi mi, her ne deniyor ise, işte bu kişinin de güzel mi güzel, tatlı mı tatlı, hoş mu hoş bir kızı varmış.
Pek çok genç sevdalı imiş, bu kıza. Fakat O’nun gönlü, köyün bir kıyısında oturan kimsesiz, sahipsiz bir gence bağlıymış… Bu gizli sevdayı, bu sırrı ikisinden başka bilen, duyan, hatta sezen dahi yokmuş.
Fakat bu durum daha ne kadar devam edecek ki? Günler günleri, aylar ayları kovalarmış. İki sevdalının ateşi arttıkça artmış. Kimsesiz genç Derebeyi’ne yanaşmaktan korktuğu için, derdini de kimseye açamazmış. Hakkı da varmış hani… Civarın en zengini, en kudretlisi, en belalısı olan Derebeyi biricik kızını, gözünün nurunu, çulsuz - çaputsuz; evsiz-barksız bir gence verecek değil ya. El ne der, sonra? Şanı, namı, şöhreti yıkılmaz mı?
İki sevdalı bütün bu halleri bilirler, bilirler de, durumlarının acılığına katlanmaya çalışırlar. Fakat bu hale daha fazla da dayanmak mümkün değildir. Karar verirler… Gecenin birinde, iki sevdalı gizlice buluşarak, köyden kaçarlar.
Ne yazık ki bu kaçış hemen duyulmuş, artlarına yaya, atlı bir çok silahlı, eli sopalı beyin adamı düşmüştür. Bunların aldıkları emir kesindir, oğlanın yakalandığı yerde icabına bakılacaktır. Hareketiyle babasına leke süren güzeller güzelini de saçlarından sürüyerek geri getireceklerdir.
Arkalarından koşanların seslerini çok yakınlarında duyan sevdalılar, gecenin karanlığında ufak bir çukura saklanırlar. Başka da elverişli bir yol yoktur, yakınlarında. Civarda ne bir kovuk, ne orman vardır… Dağlar uzakta kalmış, kaçış yolu ise peşlerine düşenlerce kesilmiştir. Artık, kaçmaları da imkansızdır. Derebeyi’nin adamları izlerini bulmuştur. Çukurun bir kenarına çekilir, zavallılar. Boyunları bükük, gözleri yaşlı, içleri ateşli, el ele, gönül gönüle beklerler sonlarını… Etraflarındaki halka daralmış, Derebeyi’nin iki ayaklı köpekleri, kirli dişlerini göstererek avlarını bir an evvel ele geçirmenin sevinci içerisinde, çukura doğru yaklaşmaya başlarlar. Artık herşey bitmek üzeredir. Merhametin, acımanın, affetmenin yeri olmadığı bir dünya da, iki zavallı sevdalının tek dayanağı, sadece Yüce Varlık’tır… İki gönül, birbirinden habersiz en temiz dileklerle Allah’a yönelir. Dudakları değil, kalpleri konuşur o anda:
-Kurtar bizi, ya Rab… Kurtar bizi, ya Rab…
Birden, toprağın derinliklerinden bir uğultu duyulur… Yayalar, atlılar, Derebeyi’nin iti-köpeği, hepsi oldukları yerde kalırlar. Meşaleleri söner, dehşet içinde ne yapacaklarını bilemez hale gelirler, bu uğultu karşısında. O sırada, toprak ağır ağır açılır; çukura saklanan iki genç, el ele, gönül gönüle yarılan toprağın derinliklerinde kaybolurlar… Aniden bir su fışkırır sevdalıların kaybolduğu çukurda… Hafif tuzlu, soğuk bir su, fıkır fıkır kaynayarak çukuru doldurur. Sonra da ağlar gibi sesler çıkararak meydana getirdiği ufacık gölün kenarından ağır ağır akmaya başlar.
Takipçiler, saatlerce bulundukları yerden kıpırdayamazlar korkularından… Neden sonra, ortalık ağardığında, önlerinde bir ufacık göl görürler; içerisinde “kalp”e benzeyen hava kabarcıklarının fokur fokur kaynadığı bir göl… Hepsi korku ile bakarlar, bakarlar… Her şeyin bittiği, bu ufacık gölün iki sevdalıya sonsuz bir kavuşma yeri olduğu anlaşılmıştır. Artık, giden gitmiş, bu dünyada kavuşamayan iki gönül, öte dünya da birleşerek su olup, yeryüzüne çıkmıştır. Berrak, fakat acı bir su…
Bir süre sonra, gölün kenarında bir salkım söğüt büyür. İnce yaprakları ile göle, göldeki sevdalılara gölge olmak için.
Artık yıllar yılları kovalayarak geçip, gitmiştir. Fakat iki sevdalının arkasından hiç kimse kötü niyetle koşamayacaktır. Onların kaybolduğu yerden fışkıran suya, zamanla “Çermik” adı verilir. Bu sudan bir yudum içmek, elini, yüzene yıkayarak şifa bulmak ümidiyle çok uzak yerlerden genç kızlar, kadınlar, yaşlılar buraya gelmeye başlayacaklar… Göl kenarındaki söğüdün dallarını, dua okunmuş bez parçalarıyla donatacaklardır, niyetlerince…
Gün olmuş, bu efsaneye inanmayanlara, rüyalarında sitemler yağmış; -Bize geldin de, niye bir yudum içmedin? Neden Allah rızası için söğüdümün gölgesinde iki rekat namaz kılmadın? Diye .
Çermik Gölü, Gölköy ilçesinin ortasındadır. Her yıl, Hıdırrellez Günü burası ziyaretçilerle dolup taşar. Bu, bir gelenek haline gelmiştir.
Efsaneyi bilenler, suyunda hiçbir canlının yaşamadığı Çermik’ten içerek duada bulunurlar. Efsaneden habersiz olanlar, yine de bir fayda umarak, Çermik’in acı suyundan bir yudum almadan geri dönmezler.
Göl, o gün bugündür, ahrette kavuşan iki sevdalının hatırasını, yaşayanlara hatırlatmak ister gibi, fıkır fıkır kaynamakta, kaynamaktadır.
Çermik Gölü, Gölköy